2.10.2009

Pektuslu ve Aşk


Pektuslu bir zitaretçimiz aşka bakışını ve hayatındaki bazı engelleri anlatan yazısını okurlarımızla paylaşmamı istedi. "Pektuslu olmayanlar bizi anlasınlar!" diye bana iletmiş.. Kim bilir belki de aileler bile bu konunun farkında değil... "Bir pektuslu aşkı nasıl yaşar?" ya da "Çekincelerinden yaşayabilir mi?"... Bu durum onun hayatına (iş, eğitim, sosyal çevre, aile) ve psikolojisine nasıl etki eder? Hiç düşündünüz mü? İşte bir Pektuslunun kendi kaleminden samimi bir anlatım...

...........

Bir şeyler diyorum işte. Değişsin istiyorum bir şeyler. Değişmesini istediğim o bir şeyler ve çevremde olup biten her şey, iki tutkulu aşık gibi birlikte yaşamak zorunda olduğum,göğüs kafesimdeki şekil bozukluğunu hatırlatıyor bana. Nerden çıktı bu akşam saati değişmek arzusu, Kara kuvvetlerinin sitesini ziyaret etmek ve o sitede sözleşmeli subay alımı ilanını okumak. Oldu işte bir kere.

Bundan beş sene önce üniversite tercihleri yaparken karşıma çıkan ve ÖSS kitapçığının açıklamalar kısmında yer alan özel koşullar bölümündeki “…vücudunun herhangi bir yerinde şekil bozukluğu bulunmamak, güvercin ya da kundura göğsü vs. kusurları olmamak” şeklindeki o iç burkan cümleler burada da karşıma çıkıyor…

Hani hep ihtiyatlı geçmiştin önünden nerede bir askerlik şubesi görsen ve ürkerek bakmıştın biraz da. Oysa çok istemiştin idealist bir asker olmayı. Yakınlarından biri çocukluğunu yaşadığın bir dönemde büyünce ne olacaksın diye sorduğunda belki bilerek belki de bilmeyerek düşünmeden subay olacağım diye cevap vermiştin hani… Ne acı bir şey çok isteyip de o istediğin şeyi olamamak ve ne acı o kitapçıklarda güvercin ve kunduracı göğsü gibi kusurları olmamak şeklinde sertçe bir söyleme maruz kalmak.

Sen de farkındaydın ağzınla kuş tutsan da tüm soruları doğru cevaplasan da sen idealist bir asker olamayacaktın. Evet, Elmira hayat işte bu. Yine de üzülmüyorum inan. Hani bir söz vardır: Bazen istediklerimizi elde edememek mutluluğumuzun ayrılmaz bir şartıdır. İşte belki de asker olsaydım mutsuz birisi olacaktım. Rütbeli bir asker olma şansını vermeyen hayat sıradan bir asker olma kapısını açık bırakmış gibi bu da yetmez mi insana bize? Hem seçilmiş insanlar olarak değerlendiriyorum bu tür hastalığı olanları. Her üç yüz dört yüz çocuktan birinde görülüyor; galiba tanrı onları sevdiği için bu sıkıntıyı vermiş olacak onlara ve onlar sabrettikleri için de tüm pektusluları cennetine koyacak.

Sıkıntılar sıkıntılar da olacak hayatta Elmira. Sevinçler de. Hastalığımla ilgili bilgiler toplarken hani – “deformitenin psikolojik etkileri vardır. Bu çocuklar olayın farkındadırlar ve genellikle utangaç, içe kapanık ve bazen yalnızdırlar. Çocuklar toplum içinde soyunmaktan kaçınarak kendilerini soyutlarlar, yüzme ve diğer sporlara, okul ve ekip aktivitelerine katılmazlar. Bu durum okul başarılarında düşmeye sebep olabilmektedir.” şeklindeki bilgilerle karşılaşmıştım ve bütün bu süreçlerini yaşamıştın hastalığının ve yaşamaya da devam ediyordun. Öyleki birileri için sıradan olan şeyler senin için hiç de sıradan olmadı. Söz evlilikten, askerlikten açılınca sustum hep. Pazar günleri düğün konvoyları korna sesleriyle yüreğini burktu kimi zaman Akranlarının birçoğu evlenip çoluk çocuğa karıştığında yeni bir acıyla tanıştın: Evlilik; zaten Çevrendeki insanların tek derdi evlenmen olmuştu senin. sık sık ne zaman evleneceksin yaşın geçiyor? Sorularına muhatap kalıyordun. Sen Heie yüksek lisans tamamlansın, askerlik bitsin gibi kaçamak cevaplar veriyordun? Yürürken bakışlarından anlıyordun yol kenarına oturmuş kadınların içinden geçenleri. Yok yok hasta bu çocuk, baksana bir kızlarla falan pek ilgilenmiyor, evlenmiyor gibi… Ama bilmiyorlardı görünüşte sağlam fakat üzerindeki gömleği çıkardığında rahatsızlığı bütün çıplaklığı ile ortaya çıkan birisinin ol karşılarında durduğunu. Ne acı bir şey bu Elmira ayağın olmasa ben sakatım dersin ama bu derdi öyle herkese açamıyorsun senin gibi güvenilir sırdaşlarım o kadar az ki…

Sen pektuslu genç Platonik aşklar yaşadın kendi çapında. Çekingendin çoğu zaman seni seviyorum diyebilmek ne zor bir şeydi senin için? Zaten söyleyemedin de çoğu zaman. Evet, âşıktın ama bilmedi bunu sevdiğin ya da sevdiklerin. Hayallerini süsleyen bir kız vardı doğru fakat onun gizli bir hayranı olarak kaldın hep. Hiç mi anlamadılar seni. Sen onların gözünün içine sevgi dolu hislerle bakarken, hiç mi dokunmadılar güvercingöğsünde bir kuş gibi çarpan yüreğine? Ama sevdin işte… Göğüs kemiklerimde şekil bozukluğu var diye kalbimi mi de hasta sanmıştın yoksa Elmira ?

İlk âşık oluşumda kalbim aşk gibi kutsal bir duyguyla çarparken ne diyeceğini düşündün sevdiğine ya da onun ailesine ne diyebileceğimi. Ne diyecektim sahi Amca ben kızınızı çok seviyorum ama benim göğüs kemiklerimde şekil bozukluğu var ve ben onunla evlenmek istiyorum mu?. Çok denedin belki bunu söylemeyi çok da istedin ama aması var işte o sihirli sözcükleri söylemeye dilin bir türlü varmadı. Söylemek zordu dar bir çevrede her şeyi ve söylesen de anlaşılmayacaktın belki de alay konusu edilecektin. Nitekim öyle de oldu bir hemşire kızı sevmiştin hep korktuğun hastanelerden birinde çalışan. Onu görmek için gittiğin özel bir hastanede beyaz önlüğü içinde gördüğün de dakikalarca bakışmıştınız ve o günün akşamından beri bir gün olsun rahat uyku uyuyamamıştın hani. Söylemek istemiştin ne kadar çok sevdiğini ama bir türlü söyleyememiştin buna rağmen beklemiştin bir mucize olur da kavuşuruz diye.Bazen ağlamak istemiştin hıçkıra hıçkıra onun çalıştığı hastanenin önünden ne zaman geçsen.Onun bundan hiç haberi olmamıştı.

Yaz tatilinde memlekete döndüğünde evinize oturmaya gelen ablası kardeşim Sivas’ta bir devlet hastanesine yerleşti dediği an sen de ağır düşüncelerin altında ezilip kalmıştın. Üç beş aydır orada çalışan bir kız şimdiye kadar bir sevgili de bulmuştur kendine gibisinden içinde çıkılmaz hesaplara dalmıştın oysa sen onu o kadar çok seviyordun ki onun uğrunda ölmeye çoktan hazırdın. Tanrı şahit olanlara. Bunun ardından birkaç ay sonra platonik sevgilinin ablası annesiyle Sivas’a gidince ve birkaç gün orada kalınca nişan hazırlıkları falan mı var diye kahrolmaya başlamıştın ve bu metni kaleme aldığın anda hala oradan dönmemişti. Baldız adayı ile annesi niçin gitmişlerdi, döndüğünde her şey gün yüzüne çıkacaktı. Bekleyiş, derin bir bekleyiş… Sonra iç geçirmeler, keşke sağlam bir vücudum olsaydı. Onu ne kadar çok sevdiğimi olanca gücüyle haykırırdım ya da hiç sevmeseydim gibisinden. Şimdi haykır diyeceksin belki ama bunu ona nasıl anlatırım Elmira ya yok derse bu daha kötü olmaz mı sence? Ne dersin onunla görüşüp onu ne kadar çok sevdiğimi ve ardından göğsümdeki şekil bozukluğunu söylemeliyim mi ona ? Kabul eder mi dersin benimle evlenmeyi. Bilmiyorum Elmira birtakım cevapsız sorular… Ama isyan etmiyorum seviyorum sadece bu iki bilinmeyenli denklemi çözmeye çalışıyorum.

Sustun çoğu zaman. Sevmek çok kolaydı bir işti ama unutmak bir o kadar zor oldu senin için. Geçmişin tortusunda aradın kaybettiklerini. Oysa sen yol isteyen bir attın ve ağzına yalnızlık, hastalık gibi acı gemler vurulması alıkoydu yolundan seni. Ama sen direndin sevmeye engel değil dedin hastalık, sevdin de. Başkalarında buldukları fiziki özellikleri sende bulamadıkları için terk edildin belki belki de hiç kız arkadaşın olmadı. Sevda dedin kör cellâtlara sundun boynunu işte…

Bak şimdi Nietsche’nin “İnsanı öldürmeyen acı onu güçlendirir.” sözü geldi aklıma evet şimdi acılarımla daha güçlüyüm Elmira ? Yaşamak yine de yaşamak tüm kötülüklere inat yaşamak. Hem tanrı bütün hastalıkların çaresini vermemiş mi Elmira neden tedavi yollarını araştırmıyoruz? Tüm korkumuz ölmekten mi değil bence? Belki biraz anlaşılmamak, hastalığımızın başkalarınca duyulacağı ve alay edileceği endişesi ya da…

Biliyorum durumumu az çok anlıyorsun ama sen hasta değilsin Elmira Beni anlaman için senin de benimle aynı hastalığı yaşıyor olman gerekir Çünkü iki hasta kadar birbirini anlayan hiç kimse yoktur bu dünyada?

Sahi geçen yıl askerlik tecili için Mamak askerlik şubesinde sabahın köründe sıraya girip saat beşe kadar sıranın bana gelmesini beklediğimi ve o sıcak altında karmaşık duygular içinde beklediğimi bilirsin Elmira. Sana haber vermemiştim ya çürüğe ayırırlarsa bunu sana nasıl söylerdim. Ne büyük bir işkenceydi o gün. Ama ben korkmuyordum. Hadi soyun dediklerinde bu şekil bozukluğunu gizleyen o elbiseleri üzerimden atacaktım. Sen olmayacaksan yanımda neden korkardı ki insan ve sıra bana geldi.On beşerli gruplar halinde içeri alındın, endişe ile içeri girdin.

Değişik eğitim düzeyinde insanlarla pektuslu bir yüksek lisans öğrencisi. Soyun dediklerinde pervasızca soyundun herkesin içinde. Ne olacaksa olsun dedin ama bu sistemi sorgulamadan da edemedin. Neden asker olacakları içeri tek tek almıyorlar neden hastalığı olan insanları rencide ediyorlar? Cevap bulamadın sorularına ve bunları düşünürken tam karşındaki masalarda oturan rütbeli askerlerin başka rahatsızlığın var mı sorularına cevap verdin. İmzaladın ve çıktın sana uzatılan verilen sağlık kararı raporuna itiraz etmiyorum yazılı belgeyi. Sonuca bakmak istemedin önce sonra bakabildin A grubu arızalı askerliğe elverişlidir. Ya çürüğe çıkarsalardı. Kız da vermiyorlar ya çürüğe çıkanlara. Olsun be Elmira kız da vermesinler çürüğe çıkanlara. Dedim ya yaşamak her şeye rağmen yaşamak. Bilgisayarlara sızan inatçı bir virüs gibi hayat işte be buradayım demek ama hayatla inatlaşmamak. İşte böyle Elmira uyku tutmadığında ve hastalığımı her hatırlayışımda gecenin geç saatlerinde üç yoldaş- kağıt, kalem ve ben- uyanık seninle dertleşiyoruz.Ha bu arada platonik sevgilimin annesi ve ablası da döndü Sivas’’ta.Krizantem çiçeğime kaymakamın oğlu talipmiş.Bir bu eksikti zaten neyse ki kız kibarca reddetmiş.İnan,Kaymakam Efendi’nin oğlu da böyle bir dertle yaşasa onu da görürdük Elmira.Derin bir bekleyiş,bir mucize olmalı kavuşmamız Radyom yine açık Sezen Aksu’dan “Gülümse” adlı parça çalıyor belki bir gün bir film gelir bu şehre….O çala dursun biz de bir gün kavuşuruz iki çılgın nehir gibi birbirimize ya da böylesi daha güzel Elmira.Hasta olmasaydım bir gün sana hastalığımı söylediğimde bu aşkın nasıl sonlanacağını tahmin edemeyecektim. 24.06.2009 04:20:46

Osman Gül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder